Herçocuğun özel olduğu ve özel alan isteyebileceği düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan model, onların hayal güçlerini ve organizasyon kabiliyetlerini geliştiriyor. Çocukların tek başına kurdukları oyunlardansa beraber oynadıkları geliştirici etkinlikleri mümkün kılan Şimşek oyun evi, standartlara uygun olarak önce sevgi. sevgi olmadan çocuk, çocukluğunu yaşamıyor. 3. güzel bir dünya. o da yok. 4. kurabiye tarifi başlığı gibi. bence de iki bardak şeker. 5. anne baba olabilecek ruh ve donanıma sahip olmak. s..işebildi diye anne baba olup, ebeveyn olamayan tonla insan var dünyada. Tek perdelik, kısa bir oyun Suriye Tatlısı. Üç ana karakter üzerinden ilerliyor. Aynur/Serpil karakterini Deniz Yılmaz, Semih’i Ali Erdinç, Suat’ı Egemen Sancak oynuyor. Oyuna ismini veren, oyunda yalnızca sesini işittiğimiz Suriyeli Omar’ı ise Emir Baran Sezginer seslendiriyor. Oyun, son sahne ile başlıyor. Halkaseçerken, çocuğun rahatça tutabilmesi için kalınlıklarına dikkat etmek gerekir, kesit çapı 2 cm'yi geçmemelidir. Jimnastik halkaları. Çocuk spor malzemeleri. Çok fonksiyonlu spor kompleksleri, çocuğun yaşına ve tercihlerine göre seçilmesi gereken çeşitli ek mermilerle donatılmıştır. Oyunterapisi tek başına veya diğer terapilerle birlikte kullanılabilir. Oyun Terapisine Hangi Durumlarda Başvurulmalıdır? Birçok kişi oyun terapisinden faydalanabilse de, bu yöntem genellikle 3 ila 12 yaş arasındaki çocuklara uygulanır. Oyun terapisi, çeşitli durumların çözümünde çocuğa büyük fayda sağlar: Five Nights At Freedy's serisinin 4'üncü oyunu şirin oyuncakların korkunç yaratıklara dönüşmesi ile tam bir kabus halini alıyor. Ani korku öğeleri sebebiyle tek başına yatakta uzanırken oynanmasını asla önermiyoruz! 12. Fatal Frame. Yine insanı sürekli gerilimde bırakan bir oyun ile karşı karşıyayız. PeEEHpq. Konuşmalarımda soruyorum “Kimler anneleri ve babalarıyla oyun oynadığını hatırlıyor?” Genelde salonun sadece %20’sinin parmakları havaya kalkıyor. Kalan büyük çoğunluğun ise annesi veya babasıyla oyun oynayamadığını görüyorum. Peki, bu ne anlama gelir? Aileler neden çocuklarıyla oyun oynamaz? ARAŞTIRMA Danimarkalı araştırmacılar Lier ve Gammeltoft, bir yaşındaki çocuklarla annelerinin ilişkilerini uzun süre gözlemliyor. Bu gözlemler sonucunda keşfediyorlar ki psikolojik sorunları olan anneler, diğer annelere göre çocuklarıyla çok daha az göz teması kuruyor. Çocuklarının gözlerinin içine bakamıyor. Bu durumda çocukla anne arasında sağlıklı bir bağlanma gerçekleşemiyor. Çocuk kendini güvende hissetmiyor ve ağlaması gittikçe artıyor. Peki, bir anne neden çocuğuyla göz teması kuramaz? DEĞERSİZLİK DUYGUSU Bunun temelinde “değersizlik duygusu” yatıyor. Bir birey, ailesinden koşulsuz sevgi görmediyse, kendisini değersiz hisseder. Değersiz hisseden bir kişiye de değer verirseniz, o kişide çatışma ve dolayısıyla kaygı yaratırsınız. Bu araştırmada da tam olarak bu olmuştur. ÇOCUĞUN SEVGİSİ Yeni doğan bir çocuk, annesine gerçek sevgi verir. Göz teması kurar. Ama annede değersizlik duygusu varsa, bu sevgi gösterisine karşılık veremez. Çünkü sevgiyi hak etmediğini düşünen bir insan, sevgiyi alamaz ve kabul edemez. Bu durumda kaygılanır ve gözlerini kaçırır. Peki, değersizlik duygusu olan baba ne yapar? BABA VE ÇOCUK Bir süre sonra çocuk oyun oynamaya başlar ve oyun oynarken neşelidir. Neşe de sevginin bir göstergesidir. Çünkü sevginin olduğu yerde neşe vardır. Ama eğer babada değersizlik duygusu varsa, evdeki neşe ortamı, yani sevgi ortamı, babayı germeye başlar. Baba da ortaya neşe/sevgi çıkmasın diye çocuğuyla oyun oynamamayı seçer. OYUN YASAĞI Oyun yasağı getirir ve çocuğuyla oyun oynamayı bırakır. Böylelikle çocuğun oyununu engeller. “Dışarda oyna” der. “Sessiz ol” der. Hatta oyun oynadığı için kızar bile. Böylece çocuğun neşesini öldürür. Savunma mekanizması olarak otoriter bir tavır takınır. Babanın tek amacı vardır, kendi değersiz benliğini’ korumak. MIŞ GİBİ OYUNLAR Değersizlik duygusu olan bazı babalar, çocuğun oyun oynamasına izin verir ama yanında oynamasını istemez. Çocuk yanında oynasa bile oyununa eşlik etmez. Değersizlik duygusu olan bazı babalar da çocuklarıyla oyun oynadığını zanneder ama aslında oyun play oynamıyordur. Sadece başarı odaklı etkinlik ya da yarışma game yapıyordur. Türkçe de karşılığı yok ama aslında bu “play” ile “game” arasındaki fark. Maalesef birçok Türk ailesinde durum bu şekilde vuku bulur. OYUN VE SEVGİ Kısacası, oyun neşe getirir ve neşe de sevginin göstergesidir. Anne veya baba değersiz hissediyorsa, çocuklarıyla çok oyun oynamazlar. Çocuğunuzun mutlu ve huzurlu bir birey olarak yetiştirmek ve ona gerçek sevgi vermek istiyorsanız; kendinizi analiz etmeniz ve onla sık sık oyun oynamanız gerekir. Ama unutmayın ki; oyunun hiçbir amacı yoktur. Kazanma veya performans kaygısı da yoktur. Oyun sadece oyun oynamak için oynanır. Özgür Bolat Çocuğun kendini, yeteneklerini keşfetmesini sağlayan ve motor becerilerinin gelişimine katkıda bulunan oyunun çocuğun hayatındaki önemini ele alan Çocuk Gelişim Programı Öğretim Görevlisi Feyza Nur Yücetepe, ailelerin çocuklarını en iyi şekilde tanımaları için onlarla oyun arkadaşı olmaları gerektiğini kaydetti. Oyunun çoğun kendisini ifade etme biçimi olduğunu, zihinsel ve fiziksel gelişiminde çok önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Beykent Üniversitesi Çocuk Gelişim Programı Öğretim Görevlisi Feyza Nur Yücetepe, çocukların hem eğlenirken hem de öğrenmesine katkı sağlayan birçok oyun aktiviteleri olduğunu söyledi. Yücetepe, bu süreçte ailelerin de çocuklarını yalnız bırakmaması, onlarla kaliteli, eğlenceli vakit geçirmesi ve en önemlisi de çocuğun oynadığı her oyundan bir şeyler öğrenmesini beklememeleri gerektiğini ifade ederek, “Çocuğa bir sayfa yazı okutup bir şeyler öğrenmesini bekleyemeyiz. Çocuk oyunla keşfederek, merak ederek çok daha iyi öğreniyor. Çevresindeki nesneleri tanımlamayı oyunla öğreniyor” şeklinde konuştu. “Çocuğu en iyi oyun oynarken tanırsın” Çocuğun en rahat olduğu ortamın oyun ortamı olduğunu ifade eden Öğretim Görevlisi Feyza Nur Yücetepe, “Oyun çocukların gelişimi ve öğrenmesi için vazgeçilmezdir. Çocuğun işi oyundur. Bir çocuğu en iyi oyun oynarken tanıyabilirsiniz. Çocuğun oyundaki davranışlarını, önceki yaşantılarını ya da ebeveynlerin çocuklarının yanında yokken onların neler yaşadığını öğrenmek için onlarla oyun arkadaşı olunmalı” dedi. Ailelere “Çocuğunuzu sevin ve onlarla severek oynayın” diyen Yücetepe, “Oyunun temelinde eğlence vardır. Çocuğun oyuncaklarına hırçın davranması veya çocuğun oyunda hırçın olması yaşadıklarıyla ilgili olabilir. Bu hırçın davranışları engellemek için çocukla arkadaş olunarak, uzun süreçte çocuğun gelişimi izlenmeli” diye konuştu. “Severek oynadıkları her oyun eğiticidir” Eğitici oyun kavramını ailelerin yanlış anladığını belirten Yücetepe, “Ebeveynler çocuğun her oyundan bir şeyler öğrenmesini bekliyor. Oyunun temel amacı aktif katılım, eğlenme ve isteyerek olmasıdır. Yani çocuğun direkt renkleri, sayıları öğrenmesine odaklanılmamalı. Çocuklar adına bir şeyin eğitici olması için öncelikle eğlenceli olması ve çocuğun aktiviteye isteyerek katılması gerekiyor. Evde ya da dışarıda çocuk için çok eğlenceli ve eğitici bir ortam oluşturulmuş olsa bile çocuk isteksizse bu onun için oyun olmaz ancak ödev olur. Bu da bunaltıcı bir hal alır. O yüzden severek oynadıkları her oyun onlar için eğiticidir. Bir oyun illaki amaca ulaşmak zorunda değil, bazı oyunlar süreçte öğretir” yorumlarında bulundu. “Çocukların gelişim süreci bireysellik gösterir” Tek çocuk olarak büyüyen çocuklara yaklaşımın nasıl olması gerektiği konusunda ebeveynlere tavsiyelerde bulunan Öğretim Görevlisi Feyza Nur Yücetepe, ”Çocuklar 3 yaşına kadar benmerkezcidir. Bu çocuğun tek çocuk olması ya da olmaması durumuyla ilişkili değildir. Bu yaştaki çocukların paylaşımcı olmamaları gayet normaldir ve gelişimleri de bunu gerektiriyor. Aileler bu dönemde çocuğun üzerinde baskı oluşturmamalı. Çocukta 3 yaş sonuna doğru benmerkezcilik azalacaktır” diyerek çocukların oyun evrelerine göre davranış biçimlerini şöyle anlattı “Oyun evrelerine bakıldığında 0-2 yaş evresi tek başına oyun evresidir. Çocuk etrafındaki çocuklarla veya etrafındaki kişilerle çok fazla iletişim kurmaz. Kuralları dinlemez. İkinci evre olan 2-4 yaş paralel evrede çocuk, etrafını izlemeye başlar. Diğer çocukların nasıl oyun oynadığına bakar ancak yine onların oyununa girmez. Çünkü kurallara uymak bu yaş grubu için zordur. Bu durumda çocuk gördüğü oyunları tek başına oynar, sürekli tekrar ederek öğrenir. 4-6 yaş üçüncü evre olan birlikte oyun evresinde ise çocuk, oyunda yine tamamen kurallara uymaz. Ancak bu dönemde oyuncak alış verişi yapmaya başlar. Bireysel farklılıklara göre her çocukta değişiklik göstermesiyle birlikte 4-5 yaşa kadar çocuk oyuncağını paylaşmayabilir, bütün oyuncaklar benim’ diyebilir. Çünkü çocuk bu yaşta genelleme yapar. Elindeki oyuncak onunsa başka bir çocukta olan oyuncak da kendisinin diye düşünür. Bu durum kesinlikle çocuklarda bir problem olarak algılanmamalı. Çocuk 6 yaşından sonra kurallı oyun evresine geçer ve arkadaşın önemini anlar. O nedenle anne ve babalar bu süreçte çok aceleci davranmasınlar, tüm bu süreçler her çocuk için normaldir.” “0-2 yaşa kadar çocuklar elektronikle karşılaşmamalı” 0-2 yaşa kadar çocukların hiçbir şeklide elektronikle karşılaştırılmaması gerektiğini belirten Yücetepe, “Eğitici olması kaydıyla çevrimiçi oyunlara ya da içeriklerle 2-6 yaşa gelindiğinde yarım saatten başlayarak en fazla bir saate kadar izin verilebilir. 6 yaşındaki bir çocuğun yaşıtlarıyla iletişime geçmeyip, çevrimiçi oyuna bağlanması onların gelişimi için çok sakıncalıdır. Bununla birlikte ailelerin çocukla ilgilenmemesi, eline telefon, tablet vermeleri ya da televizyonun karşısına oturtmaları çocuğu susturmak için bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu kaçış noktalarını tercih etmek yerine çocukla birlikte oynarsak çok fazla oyuncağa bile gerek kalmayacaktır. Her evde olabilecek şişe, bardak ile çok güzel oyunlar kurulabilir, ya da çocukların en çok sevdiği oyun olan balonu havaya atıp, müzik eşliğinde yakalamaya çalışmak onlar için çok eğlenceli bir aktivite olacaktır. En vazgeçilmezi ise özelikle 0-3 yaş aralığındaki çocuğa sarılmaktır. Ebeveynler bunları yapsa hiçbir çocuk elektronikle ilgilenmeyecektir” diye konuştu. “Çocuklar çalışan anne ve babalarına olan özlemlerini yenemiyor" Çocukların gelişimi için anne ve babalara önemli görevlerin düştüğünü söyleyen Yücetepe, çocukla kaliteli zaman geçirilmesi adına dikkat edilmesi gereken noktalar olduğunun altını çizerek, “Anne veya babalar yemek yiyecekleri zaman kesinlikle televizyonun önünde yemesin. Yemek saatini birbirleriyle paylaşım saati olarak geçirsinler. Yemekten sonraki birkaç saat çocuğun olmalı. Ebeveynler çocuğuna zaman ayırmalı. Çünkü çocuk anne-babası işteyken onları çok özlüyor. Bu anlatılmaz bir özlem. Anne-baba eve geldiğinde çocuk fazlasıyla onların üzerine gidiyor, tepesine çıkıyor, koltuklara zıplıyor. Çocuğun enerjisi anne-babası işten gelince artıyor. Çünkü çocuk bu özlemini yenemiyor. Aileler bu noktada çocukla vakit geçirmeli. İşten geldiklerinde yorgun olabilirler ama en azından oturdukları yerden onlarla konuşabilir; soru, cevap, anlatma gibi onların da dikkatini çekecek küçük oyunlar oynayabilirler” diyerek sözlerini sonlandırdı. Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz Çocuğun doğal dürtülerinden biri olan oyun, kendiliğinden şekillenen, onun öğrenmesini, yaratıcılığını geliştirmesini ve enerjisini boşaltabilmesine yarayan keyifli bir etkinliktir. Çocuk oyun oynarken çevresindeki pek çok kişiyi taklit eder. Bu da onlara yaşam tecrübesini arttırmak için olanak sağlar. Oyun yoluyla üzüntü ve sıkıntılarından kurtulur, farklı özellikteki nesnelerle oynarken kavramları, sayıları ve buna benzer pek çok bilişsel yeteneğini de geliştirme imkanı bulur. Sizlerin nasıl bir işi varsa ve her sabah gidip büyük bir ciddiyetle çalışıyorsanız, çocuklarımızın işinin de OYUN oldunu asla unutmayınız. Oyun yoluyla çocuk, bir toplum içinde yaşamanın kurallarını, paylaşmayı, yardımlaşmayı, saygı göstermeyi öğrenir. Çocuğa kendini rahat ve huzurlu olabileceği bir oyun ortamı yaratmak önemlidir. Böyle bir ortamda çocuk yaş özelliklerine göre bazen bir arkadaşıyla, bazen büyükleriyle, bazende tek başına oynamayı tercih eder. Oyun yoluyla zihinsel, bilişsel, sosyal ve dil gelişimlerini hızlandırır. Zaman zaman oyun içinde arkadaşları ile tartışabilir, böyle durumlarda sorunlarını nasıl çözebileceğini öğrenir. Kimi zaman oyunun lideri, kimi zamansa oyundan dışlanan kişi olabilir. Yaşadığı minik sorunları çözebilmeyi yine oyun yoluyla edindiği tecrübelerle kazanır. Oyun, farklı yaş dönemlerine göre değişiklik gösterir. 2 yaşından sonra çocuklar yaşantılarının farklı yönlerini yansıtan dramatik oyunlara yönelirler. Çocukların oyun dönemlerini şöyle sıralayabiliriz 1-Tek başına oyun 2-Başka bir oyunu izleme 3-Paralel oyun 4-İşbirliğine dayalı kurallı oyun Tek başına oyun başlangıçta çocuklar için mümkün olan tek oyundur. Bu oyun biçiminde çocuklar arkadaşları ile birlikte oynama girişiminde bulunmazlar. Bu evreyi izleyen bir diğer oyun biçimi başka bir oyunu izlemektir. Burada diğer çocuklarla ilişki kurmadan sadece izler. Paralel oyun aynı oyun malzemesini kullanan çocukların yan yana oynamalarına karşın faaliyetlerini bağımsız sürdürmeleridir. İşbirliğine dayalı kurallı oyunda amaç topluca organize olmak belirli bir sonuca ulaşmaktır. Ana-baba çocuk H. Yavuzer 1997 Okul öncesi dönemde çocuğa en sağlıklı oyun ortamını okul öncesi eğitim kurumları verir. Çocuk arkadaşları ile birlikte olma fırsatını yakalar. Ancak aynı şekilde evde uygun oyun ortamını sağlamak gerekir. Burada en büyük görev sizlere düşmektedir. Anne babaların çocuğun oyununa saygı göstermeyi, zaman zaman yalnız, isterse arkadaşları ile oynaması için fırsatlar yaratmayı en önemlisi de onunla başbaşa oyun oynamayı unutmaması gerekir. Sizler çocuklarınıza oyun yoluyla bazı sorumlulukları aşılayabilir ya da kuralları öğretebilirsiniz. Örneğin akşam sofra hazırlamayı oyun haline getirip ona da bu sayede küçük sorumluluklar aşılayabilirsiniz. Oyun ortamının hazırlanması kadar oyuncak seçimi de önemlidir. Okul öncesi eğitim kurumlarında oyuncak seçilirken yaş gurubu özelliklerine, eğitici olmasına özellikle dikkat edilir. Ancak anne babalarında oyuncak seçimi konusunda dikkatli olması gerekmektedir. Oyuncak alırken cinsiyet ayrımı gözetmemelisiniz. Yani kız çocuklarına hep bebek, erkek çocuklarına ise araba almak gibi. Çocukların yumuşak oyuncaklardan çok hoşlandıklarını sarılma ihtiyaçlarını karşıladıklarını unutmayıp evde ayıcıklar, köpekcikler için mutlaka yer ayırmalısınız. Tahta ya da plastik bloklar, puzzlle ve legolar da evinizde olması gereken oyuncaklardandır. Ayrıca evinizde bir faaliyet köşesi de yaratabilirsiniz. Boyalar, artık materyaller, kutular, boyalar vs. ile birlikte keyifli zaman geçirir hem de yaratıcılığınızı artırabilirsiniz. Bütün bir günün koşturmacasından sonra evde çocuğunuzla geçireceğiniz bire bir zamanda, onunla oyunlar oynayarak günün özlemini giderebilirsiniz. Unutmayın ki çocuğunuz için oyun, onun en önemli işidir. Bu yolla hayatı öğrenir ve sosyal hayata uyum sağlamayı öğrenir. Sizlere düşen görev, uygun ortamlar hazırlayarak çocuklarımızın gelişimini desteklemektir. Sizden GelenlerYayınlanması için gönderdiğiniz yazılar [Yazar] Oyun, özellikle çocuğun boş zamanını geçirebileceği bir faaliyet olarak düşünülmemelidir. Çocuk sadece kendisini oyalamak ve mutlu etmek amacıyla oyun oynamaz. Çocuk oyun oynarken merak ettiği dünya hakkında deneme ve yanılma yoluyla, oyun ile öğrenir. Oyun; çocuğun çevresini tanıdığı bir faaliyetidir. Gerek okul öncesi dönemdeki çocukta gerekse okul çocuğunda duygusal, zihinsel, fiziksel ve sosyal gelişimine çok önemli katkısı vardır. Bir çocuğun ailesinde göreceği sevgiden sonra gelen en önemli ruhsal ihtiyacı oyundur. Sevgiden yoksun bir çocukluk düşünülemediği gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez. Oyun çocuğun hayatı anlama ve gerçek hayata hazırlanma yoludur. Çocuğun iç dünyasının dışa vurumunda da etkin bir araçtır. Çocuk yaşadıklarını, isteklerini, duygularını oyunla ortaya çıkartır. Oyun sırasında çocuk üstlendiği rollerle dünyayı algılamaya çalışır. Kendisiyle hayat arasında özdeşim kurar ve böylece kişiliği oluşmaya ve gelişmeye başlar. Oyun oynarken edinilen bilgiler daha kalıcı ve etkili olabilmektedir. Çocuğun denemeler yolu ile öğrenmesi, düşünmesi ve deneyimlerini hayata uygulamasını sağlar. Çocuk, hayatı için gerekli bilgi, beceri ve deneyimleri oyun içerisinde kendiliğinden öğrenir. Bu nedenle çocukların eğitiminde en önemli ve etkin yol oyundur diyebiliriz. Oyunlar, çocukları pasif durumdan aktif duruma geçirdikleri için diğer öğrenme tekniklerine göre daha etkili olabilmektedir. Okullarda da önemli bir yer tutmaktadır. Çocukların fiziksel ve zihinsel yönden gelişmesini sağlamaktadır. Hareket becerilerini bir araya toplama ve uygulama yoludur. Oyun zamanı hoş geçirme, eğlenme, bedenini ve aklını kullanma açısından önemli bir rolü vardır. Oyun esnasında gülme, sevinç, mutluluk ve heyecan gibi duygular yaşanır. Bu duyguların yanında kazanma ve yarışma duygusundan dolayı gayret, çaba, mücadele ve gerilim de meydana getirebilmektedir. Çocuğa oyun oynarken eğlencenin, mutluluğun önemli olduğunu kavratmak gerekir. Oyunu kazanmaktan çok eğlenmeye odaklanması gereklidir. Oyun süreci içerisinde ister çocuk olsun ister yetişkin zamanı unutarak o anı yaşar. Oyunun bitiminde ise zaman su gibi akıp çoktan geçmiştir. Zaman tanımaz özelliğinden dolayı oyun, sadece o anın yaşanılmasını sağlayıcı eğlenceli bir faaliyettir. Oyunların çoğunluğunda kurallar vardır ve bu kurallarla hedefler belirlenir, oyun sayesinde çocuğun taktik ve düşüncelerinde gelişme yaşanır. Oyunlara katılan çocuklarda eğlencenin yanı sıra kendine güven de gelişmektedir. Grup oyunları yeni arkadaşlıklar için önemlidir. Örneğin; sınıf içerisinde hiç konuşmadığı arkadaşıyla, oyun oynarken grup olmuşsa yeni arkadaşlıklar gelişmesine katkı sağlamış olur. Aynı zamanda oyun pasif bir durum olmadığı için çocukta hareketliliği de geliştirir. Oyun geleceğe yönelik bir düşünce ve etkileşim olmaksızın o anda meydana gelen anında tahmini sağlamaya yönelik bir olgudur. Bu yapısı ile de çocukta hızlı düşünmeyi, değişik varyasyonlar geliştirmeyi sağlar. Çocuklar oyun yoluyla yaşamlarının ileri dönemlerindeki eylemlerle ilgili deneyim kazanırlar. Çocuğun hayata hazırlanmasını kendine güvenmesini sağlar. Ayrıca oyun aracılığıyla kültürel değerler aktarılır. Bizim çocukluğumuzda oynadığımız oyunlar hala oynanmaya devam edilmektedir. Oyun aktiviteleri, çocuğun beden gelişimine yardımcı olur. Çocukta bastırılmış duyguların dışarı çıkartıp deşarj olması ve rahatlama hissi uyandırır. Grup ve takım halinde oynanan oyunlara katılarak iş birliği ve paylaşma duygularını geliştirir. Çocuk oynadığı oyunlardaki kullanması gereken araç ve gereçleri doğru bir şekilde kullanmayı ve bu yeteneğini geliştirmeyi öğrenir. Oyunun çocuğa birçok katkısı olduğu gibi enerjisini de doğru kullanmasını sağlamaktadır. Okunma Sayısı 72 Çocukluğu çocuklarımıza geri vermeliyiz Gelecek nesillerin mutlu, üretken ve erdemli bir yaşam sürmeleri için oyuna daha az değil, aksine daha fazla zaman ayırmalıyız. Öğrenciler zamanlarının hemen hemen tamamını ders çalışarak geçirdikleri için, yaratıcı olma ya da tutkuyla keşif yapma fırsatına sahip değiller. Doktoralı bir araştırmacı ve biopsikoloğum; kısacası hayatım okumakla geçti. Gerek iş yaşantımda, gerekse iş dışı yaşantımda oldukça iyi bir problem çözücüyüm ama bu becerimin okul okumakla bir ilgisi yok. Okulda cebir, trigonometri, calculus ve matematiğin temeli olan diğer dersleri almama rağmen problem çözmede buna yürüttüğüm bilimsel araştırmalar da dahil bu becerilere başvurduğumu hatırlamıyorum. Kullandığım matematik oldukça uzmanlaşmış bir matematik; diğer bilim adamları gibi onu işbaşında öğrendim. Yaşamda karşılaştığım gerçek problemler fiziksel olanlar örneğin yeni bir makineyi çalıştırmak ya da evde tıkanan tuvaleti açmak, sosyal olanlar o harika kadının ilgisini çekerek onu elde etmek, ahlaki olanlar tüm sınavlarda başarısız olmasına rağmen gayretinden dolayı bir öğrenciye geçerli not verip vermeme kararı almak ve duygusal olanlar ilk eşimi kaybettiğimde ölüm acısıyla başetmek ya da buz pateni yaparken düşme anında kafamı kollamak olarak sayılabilir. Yaşamdaki çoğu problem, okulda öğrendiğimiz formüller ya da ezbere dayalı cevaplarla değil, muhakeme, akıl ve hayat tecrübesinin kattığı yaratıcılıkla çözülebilir. Çocuklar için tüm bu deneyimler, oyunda saklıdır. Ben şanslıyım çünkü ABD’de 1950’li yıllarda Tarihçi Howard Chudacoff bu döneme çocukların özgürce oyun oynadığı altın çağ olarak değinir. büyüdüm. Çocuk iş gücüne artık ihtiyaç kalmamış, yetişkinler çocukların ellerinden özgürlüklerini almaya henüz başlamamışlardı. Bizler de okula gittik ancak bu konu günümüzdeki gibi abartılmıyordu. Okulda her gün altı saat geçiriyorduk ama ilkokulda sabah ve öğleden sonraları yarımşar saat, öğlenleri ise bir saat yemek molası veriyorduk. Öğretmenlerimiz bizi izliyor ya da izlemiyor olabilirlerdi, izleseler bile müdahale etmezlerdi. Okul bahçesinde alt alta, üst üste güreşir ağaçlara tırmanır, çakılarla oynar, kışın kartopu savaşı yapardık. Bu saydıklarımdan hiçbirine günümüz devlet okullarında izin verilmiyor. Okuldan sonra bazı görevlerimiz olurdu, hatta bir bölümümüz gazeteleri kapıya bırakmak böylelikle kendimizi hem yetişkin gibi hissediyor, hem de para kazanıyorduk. gibi part-time işler yapardı ama büyük ölçüde serbesttik. Her gün okul sonrası saatlerce, haftasonları ve yaz tatilinde ise gün boyunca oyun oynardık. İlkokulda bize hiç ödev verilmezdi, ortaokulda ise sınırlı verilirdi. O dönem toplumda, çocukların oyun için çok fazla zaman ve özgürlüğe gereksinim duydukları anlayışı yaygındı. Bu yazıyı Michael Gove’un okul saatlerini uzatıp tatilleri azaltmayı öngören yeni planına raporlama yapacak Bağımsız Okul Öğretmenleri Komitesi’ne ithafen hazırladım. Eğitim Bakanı okulda geçirilecek daha çok saatin İngiltere’nin test skorlarını Çin, Singapur ve diğer Asya ülkelerinin skor düzeyine taşıyacağını düşünüyor. İşin garip tarafı, Gove bu öneriyi Çin eğitim bakanlığının yayımladığı İlkokul Öğrencilerinin Üzerindeki Akademik Yükü Azaltacak On Düzenleme’ başlığı altında hazırlanan rapordan birkaç ay sonra sundu. Rapor kamuoyunu okulda daha az süre geçirmeye, daha az ödeve ve okul değerlendirmesi yaparken test skorlarına daha ihtiyatlı yaklaşmaya davet ediyordu. Doğu Asya ülkelerindeki eğitimciler, eğitim sistemlerinin büyük bir başarısızlığa uğradığını kabul etmeye başladılar. Çin’de okul konusunda uzman olan bilim adamı ve yazar Yong Zhao’ya göre okulların ne ürettiklerine gönderme yapan bir Çin atasözü var Gaofen Dineng- Testlerde iyi, başka her şeyde kötü. Zamanlarının büyük bölümünü ders çalışarak geçiren öğrenciler için yaratıcı olma, bir şeye tutkuyla bağlanma ya da fiziksel ve sosyal beceri geliştirme fırsatı yok denecek kadar az. Yine son zamanlarda İngiliz ve Çin’li araştırmacılar tarafından yürütülen geniş çaplı bir anketin sonuçlarına göre Çin’li öğrenciler arasında, akademik baskılar ve oyun oynamamaya bağlanan, endişe, depresyon ve stres faktörlü psikomatik hastalıklar ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Yürütmekte olduğum son araştırma, oyunun çocuk gelişimi açısından ne kadar değerli olduğuna odaklanıyor. Tüm yavru memeliler oyun oynarlar ve en çok oyun oynayanlar, en çok öğrenirler. Etoburlar otoburlara nazaran daha çok oyun oynarlar çünkü avlanmak otlanmaktan daha zor bir iştir. Yine primatlar diğer memelilere göre daha fazla oyun oynarlar çünkü diğer memelilerle karşılaştırıldığında yaşamları sabit dürtülerden çok sürekli yeni şeylere öğrenmeye dayalıdır. Öğrenecek çok şeyi olan insan yavruları, izin verildiğinde diğer primatlardan çok daha fazla oyun oynarlar. Oyun, çocuklar ve diğer yavru memelilerin kendi kendilerini eğittikleri en doğal araçtır. Avcı toplayıcı toplumlarda çocukların her gün sabahtan akşama kadar oyun oynamalarına ve kendi seçmleriyle keşif yapmalarına izin verilir, çünkü yetişkinler, etkin bir birey olabilmek için kazanılması gereken becerilerin oyun aracılığı ile pratik edildiğini bilirler. Dünyanın her yerinde çocukların mutlu, üretken ve erdemli yaşayabilmek için kazanmaları gereken en önemli beceriler ne yazık ki okulda öğretilemezler. Bu beceriler aslında öğretilemezler. Çocuklar tarafından oyun sırasında öğrenilip, pratik edilirler. Yaratıcı düşünme, diğer insanlarla geçinebilme ve işbirliği yapabilme, dürtü ve duyguları kontrol edebilme gibi yetenekler bunlara örnek olarak verilebilir. Bahse girerim ki Gove yaratıcılığın günümüzde geçmişe göre çok daha fazla ekonomik başarının anahtarı olduğunu kabul ediyordur. Artık yönergeleri robot gibi takip etmede bu iş için robotlar var, rutin hesaplamaları yapmada bu iş için bilgisayarlar var ya da daha önce sorulmuş soruları cevaplandırmada bu iş için arama motorları var insanlara ihtiyaç duymuyoruz. Ama soru sorabilen, yeni sorulara cevap arayan, yeni problemleri çözen ve engeller ortaya çıkmadan önce onları tahmin edebilen kişilere ihtiyacımız var. Tüm bunlar yaratıcı düşünebilme yeteneğini gerektirir. Yaratıcı zihin, oyuncu bir zihindir. Tüm çocuklar yaratıcıdır. Oyunlarında ve keşiflerinde onları çevreleyen dünya ve hayali dünyalara yönelik kendi zihinsel modellerini oluştururlar. Dahi olarak adlandırdığımız kişiler, yaşamları boyunca çocuklara has bu yeteneği koruyarak üzerine sürekli inşa ederler. Albert Einstein okul hayatının matematik ve fiziğe olan ilgisini öldürdüğünü, okul bittikten sonra kendini yeniden toparlayabildiğini söyledi. Yenilikçi çalışmalarından tümleşik oyun olarak bahsetti. Rölativite teorisini kendini bir güneş ışınını kovalayıp, yakalarken ve sonuçları üzerinde kafa yorarken hayal etmek suretiyle geliştirdiğini iddia etti. Yaratıcılık öğretilemez. Çocukların kendi sordukları sorular yerine, tüm soruların tek bir doğru cevabı olduğunu ve herkesin aynı şeyleri öğrenmesi gerektiğini zorla kabul ettiren bir programın sorularını esas alan bir okul sistemi, yaratıcılığı insanların içinden söker, alır. Yaratıcılıktan daha da önemli olan bir başka şey de diğer insanlarla iyi geçinebilme, onları önemseme ve onlarla işbirliği yapabilme kapasitesidir. Dünyanın her yerinde çocuklar, oyun oynama dürtüsü ile doğarlar ve oyun yoluyla sosyal beceriler kazanıp, dürüstlük ve erdemliliği pratik ederler. Oyun gönüllü olarak oynanır yani oyuncular diledikleri zaman oyundan ayrılma özgürlüğüne sahiptir. Oyun terk edilemiyorsa, onun adı oyun değildir. Tüm oyuncular bunun farkındadır, bu nedenle oyunu sürdürmek için diğer oyuncuları mutlu etmeleri gerektiğini bilirler. Ayrılma gücü, oyunu tüm aktivitelerin arasında en demokratik etkinlik yapar. Oyuncular nasıl oynanacağı konusunda anlaşamazlarsa, farklılıklar üzerinde tartışıp, pazarlık etmeli ve uzlaşmaya varmalıdırlar. Her oyuncu, diğer oyuncuların oyundan çıkmalarını önlemek için, onların kapasite ve isteklerini kabul etmeli ve onları incitmemelidir. Aksi takdirde oyun sona erer, oyunu bozan tek başına kalır, diğerlerinin istek ve ihtiyaçlarına kulak vermediği için cezalandırılır. En temel sosyal beceri, insanların zihinlerine girerek dünyayı onların bakış açısıyla görebilme yeteneğidir. O olmadan, mutlu bir evliliğe, arkadaşlara ya da uyumlu iş arkadaşlarına sahip olamayız. Çocuklar sosyal oyunlarda bu beceriyi sürekli olarak deneyimlerler. Oyun sırasında çocuklar, dürtülerini kontrol etmeyi ve kurallara uymayı öğrenirler. Her oyunun buna en vahşi olanlar da dahil kuralları vardır. Örneğin bir dövüş oyunu gerçek hayattaki dövüşten daha farklıdır; ilkinde kurallar vardır, sonrakinde ise yoktur. Dövüş oyununda karşınızdakine tekme atamaz, ısıramaz, tırmalayamaz ya da canını yakamazsınız. Eğer rakibinizden daha iri ve güçlüyseniz ona zarar vermemek için özel bir çaba sarfetmeniz gerekir. Gerçek bir dövüşte amaç, rakibinizi dize getirerek dövüşü sonlandırmak iken, dövüş oyununun amacı karşınızdakine zarar vermeden oyunu mümkün olduğunca uzatmaktır. Küçük çocukların evcilik ya da süper kahraman oyunlarını temsil eden sosyodramatik oyunda temel kural, canlandırılan karaktere bürünmektir. Eğer bir süs köpeği iseniz, konuşmak yerine havlamanız ve ne kadar rahatsız edici olsa da dört ayak üzerinde koşturmanız gerekir. Diyelim ki Örümcek Kadın rolündesiniz. Siz ve oyun arkadaşlarınız Örümcek Kadın’ın hiç ağlamadığına inanıyorsa, düşüp canınız yansa bile ağlamamanız gerekir. İnsan olma sanatı, dürtüleri kontrol etme ve sosyal beklentilere uygun davranma sanatıdır. Oyun aynı zamanda çocukların ve diğer yavru memelilerin korkuyu kontrol etme aracıdır. Yavru memeliler tehlikeli oyunlar oynarlar. Yavru keçiler uçurum kenarlarında itişip kakışırlar; yavru maymunlar yüksek ağaçların dalları arasında kovalamaca oynarlar; yavru şempanzeler ağaçların tepelerinden kendilerini aşağıya bırakıp yere çarpmaya az kala alçaktaki dalları yakalama oyunu oynarlar. İnsan yavruları da serbest bırakıldıklarında bu tür oyunlar oynarlar. Neden? Görünüşe bakılırsa sözkonusu oyunlarda hafif riskler var ama kazanmak daha ağır basıyor. Tüm yavrular kendilerini panik yapmadan tolere edebilecekleri maksimum korku seviyesiyle dolduruyorlar ve korku karşısında vücutlarını kontrol etmeyi öğreniyorlar ki bu yetenek bir gün hayatlarını kurtarabilir. Çocuklar öfkelerini dışa vurabilmek için de oyun oynarlar. Bir ufaklık saç saça baş başa kavga ederken kazayla karşısındakinin canını yakabilir, oyun kurallarına yönelik görüşmeler sonuçsuz kalabilir ya da ilk başta şakalaşmayla başlayan sataşmaların dozu kaçabilir. Eğlencenin devam edebilmesi için öfkenin kontrol altına alınması gerekir. Böyle durumlarda oyunun sürdürülmesi, oyuncuların hoşa gitmeyen hareketi, saldırmadan ve öfke nöbetine girmeden sonlandırabilmeleri için aksi takdirde oyun yarıda kesilir yaptırım uygulamalarına bağlıdır. Yine bir başka araştırmada yavru maymunlar ve sıçanlar, oyundan mahrum bırakılıp, başka sosyal etkileşimlere sokularak yetiştirildiler. Genç yetişkinlik döneminde deneklere testler yapıldı ve bu testlerde duygusal olarak gelişmedikleri tespit edildi. Orta derecede korkutucu ortamlara girdiklerinde korku içinde aşırı derecede tepki verdiler. Panikleyip bir köşede dona kaldılar. Normal bir maymun ya da sıçandan beklendiği gibi çevreyi tanıyarak korkularını yenemediler. Tanıdık olmayan akranlarıyla aynı yere konduklarında, panikle gereksiz saldırganlık arasında gidip geldiler. Arkadaşlık kuramadılar. Bazılarımız yavru hayvanların oyundan mahrum bırakıldıkları deneyleri etik bulmayabilir. Ne kadar acımasızca değil mi? Ama bir de şunu düşünün Geçtiğimiz 50-60 yılda çocuklarımızın oyun oynama şansını sürekli olarak azaltıyoruz. Okul hayatı teneffüslerin azalması, yığılan ödevler ve yüksek not baskısı yüzünden giderek zorlaşıyor. Okul dışında, doğal olarak gelişen oyunların yerini gerçek oyun budur yetişkinlerin yönlendirdiği sporlar bunlara oyun denemez almaya başladı. Çocuklar kendi seçtikleri hobilerle ilgilenemediler. Komşu çocuklarıyla özgürce oynanan oyunlar yerlerini anne babaların da hazır bulunduğu, kontrollü Oyun grupları’na bıraktı. Yetişkinler çocukların problemlerini kendi kendilerine çözmelerine izin vermek yerine anlaşmazlık durumunda araya girmeyi görev edinmeye başladılar. Değişim yavaş olduğu için önceleri algılanmadı ama zaman içinde çığ gibi büyüdü. Değişimin arkasında birçok sosyal faktör var Artan ebeveyn korkuları, tehlikelere yönelik sürekli uyarı yapan uzman sayısındaki artış, komşuculuğun çökmesi ve çocukların akranları yerine, öğretmenler ve diğer yetişkinlerden daha çok şey öğrenebileceklerine yönelik okul odaklı görüşün yükselişe geçmesi, sosyal faktörlere örnek olarak verilebilir. Çocukların oyun oynama imkanlarındaki büyük düşüş, zihinsel bozukluklarda aynı oranda artışı beraberinde getirdi. Yıllardır normatif gruplara formatı değiştirilmeden uygulanan klinik değerlendirme anketleri, ABD’de okul çocuklarını tehdit eden klinik depresyon ve endişe oranlarının 1950’li yıllara göre 5 ila 8 kat daha artmış olduğunu gösteriyor. Eskiden fark edemediğimiz bir bozukluğu şimdi tespit ediyor değiliz, artış gerçekten var. Yine bir başka araştırmaya göre, geçerli ölçümleri ilk kez 1970’lerde geliştirilen empati çöküşe geçerken, narsizm artıyor. Yaratıcı düşünmeyi ölçmek için denenmiş yöntemler var ve bu yöntemleri kullanan araştırmalar son 30 yılda yaratıcı düşünmenin her yaş grubundan öğrencide azaldığını gösteriyor. Bütün bu ani olumsuz değişiklikler, oyundaki azalmayla beraber seyrediyor ve oyunun amacına dair bilgimizden çıkarabileceklerimizle örtüşüyor. Çocuklarımızın okulda daha çok zaman geçirmeye değil, oyun oynamaya ihtiyaçları var. Eğer çocuklarımızı ve gelecek nesilleri önemsiyorsak, son yarım yüzyıldır bizi tehdit eden bu korkunç eğilimi tersine çevirmeliyiz. Çocukluğu çocuklarımıza geri vermeliyiz. Çocuklarımızın oyun oynama ve keşif yapma dürtülerini takip etmelerine izin verirsek, entelektüel, sosyal, duygusal ve fiziksel anlamda güçlü ve esnek yetişkinler haline gelebilirler. Çinliler sonunda bu gerçeği anlamaya başladılar, biz de anlamalıyız. Dr. Peter Gray, Boston College’da psikoloji alanında çalışma ve araştırmalar yürüten bir profesör ve tanınmış Psychology’ Worth Brothers adlı ders kitabının yazarı. Kaynak

çocuğun tek başına oyun oynamaması